Sunday, November 21, 2010

Dünyanın En Yüksek 5 Şelalesi


Bir listeyi herkes sever. Her yıl Forbes Dergisi dünyanın en zengin 50 insanını listeler. Her Yılbaşında, çocuklar Noel Baba'ya göndermek üzere bir dilek listesi yapar. Müzikte, haftalık olarak en çok satılan albümlerin ve teklilerin listelendiği satış listeleri vardır ve her yılın sonunda gazeteler, dergiler ve internet siteleri beğenilen CD ve şarkıları derler. Uzay komploları ve elmas hırsızlıkları hakkındaki listeler de çok hoştur.

Bazı doğa hayranlarının çılgınca incelediği bir kategori listesi de şelalelerdir. Bir şelale doğada basit gibi görünse bile -- sadece akışına devam edebilmek için bir kayanın kenarından bir su havuzuna dökülen nehirdir -- görselliği birisi üzerinde hayranlık verici bir etki bırakır. Ve şelalenin yüksekliği arttıkça kazandığı şöhret de artar, çünkü kayalara çarparak dağ kenarında bükümlü desenler oluşturma potansiyeli daha fazladır. Dünyadaki en yüksek beş şelale hakkındaki bir liste bu yüzden özellikle hoşnut edici olmalıdır.

Avrupa'da ve Yeni Zelanda gibi diğer bölgelerde çok uzun şelaler olmasına rağmen – örneğin altıncı ve yedinci en uzun şelale Norveç'tedir -- dünyanın en uzun beş şelalesinin hemen hepsi Kuzey ve Güney Amerika'dadır. Güney Amerika en büyük beş şelaleden üç tanesini sınırlarında barındırırken diğer iki devden birisi Güney Afrika'da diğeri ise Birleşik Devletler'dedir.

Bu şelalelerin birçoğu pek iyi bilinmez, ve bunun sebebi onların ilginç veya büyüleyici olmamaları değildir -- sebebi şelalerin çok ücra yerlerde olmalarıdır. Turistler için böyle bir noktayı ziyaret etmek epey zor olurdu. Ayrıca bilinen yerlerden çok uzakta olmaları sebebiyle bir kaç tanesi son zamanlarda keşfedildi. İlginç olan şey, her ne kadar bu liste güncel de olsa, dünyanın başka bir yerinde bilinen bu beş şelaleden bile daha uzun şelaler de var olabilir. Bu yüzden Amazon'a bir dahaki piknik yapmaya gidişinizde gözlerinizi dört açın.

Dünyadaki en yüksek beş şelaleyi öğrenmek için okumaya devam edin.

  1. Yumbilla Şelalesi, Peru

Listemiz Güney Amerika'nın en yeni keşiflerinden biri olan Peru'daki Yumbilla Şelalesi ile başlıyor. Ülkenin Amazon bölgesinde yer alan şelalenin yüksekliği çeşitli resmi kurumlar arasında bir tartışma konusu -- Peru'nun Ulusal Coğrafya Enstitüsü (ING) şelalenin 2,937 feet (895,4 metre) yüksekliğe sahip olduğunu iddia ederken diğer kaynaklar 2,854 feet (870 metre) yükseklikten biraz daha kısa olduğunu söylüyor. Aslen hangi yükseklikte olursa olsun Yumbilla Şelalesi hala, sıralamada kendinden sonra gelen, Norveç'teki Vinnufossen Şelalesi'nden daha uzun durumdadır. Yumbilla Şelalesi, dört geniş iniş noktası olan sıralı bir şelaledir.



Yumbilla Şelalesi, Peru'nun en yüksek şelalesi olduğu düşünülen, yine ülkenin Amazon bölgesinde yer alan Gocta Şelalesi'nin yerini aldı. Gocta açıkça mevkisini kaybetti, çünkü boyu "sadece" 2,531 feet (771 metre). Ülke, dünyanın en yüksek şelaleleri listesine devasa bir şelaleyi ekleme heyecanını yaşadı ve keşfinden hemen sonra Peru'nun Turizm Bakanı, Gocta ve Chinata şelaleleri ile birlikte buraya 2 günlük ziyaretler düzenleme planına başladı.

  1. Olo'upena Şelalesi, Birleşik Devletler

Dünyanın dördüncü en yüksek şelalesi olan Olo'upena, Birleşik Devletler'dedir, fakat onu ziyaret edebilmek için yolunuzdan biraz sapmalısınız. Görece yalnız bir tarihe sahip olmasından dolayı "en Hawai'li ada" olarak bilinen ve bu isimle ünlü, uzaklardaki Hawai adası Molokai'de yer alır.




Birçok insan Olo'upena Şelalesi'ni ne görmüştür ne de duymuştur ve şelaler hakkında bilgi toplayan şelale tutkunlarının çoğu bu şelalenin sadece yukarıdan fotoğrafını çekebilmiştir. Her bir tarafında çok yüksek dağlarla çevrelenmiş olan bu şelale çok fazla miktarda su taşımaz -- listedeki diğer şelaleler ile karşılaştırıldığında taşıdğı su hacmi aşırı düşüktür -- fakat bu su eksikliğini devasa yüksekliğiyle telafi etmektedir. 2,953 feet (900 metre) yükseklikle Birleşik Devletler'deki diğer bir çok şelaleden daha fazla yüksekliğe sahiptir; en yakın olanları ise yine Hawai'de yer alan Pu'uka'oku Şelalesi (2,756 feet/840 metre) ve Waihilau Şelalesi'dir (2,600 feet/792 metre).

Olo'upena Şelalesi sıralı bir şelaledir ve aşırı ince görünüşünden dolayı şerit şelale olarak da sınıflandırılabilirdi.

Dünyadaki üçüncü en yüksek şelale hakkında bilgi edinmek için okumaya devam edin.

  1. Three Sisters Şelalesi, Peru

Peru, ülkenin Ayacucho bölgesinde yer alan Three Sisters Şelalesi ile (Üç Kardeş Şelalesi) ismini bir kez daha listeye yazdırıyor. Bu seferki ise önceki Olo'upena Şelalesi kadar uzaklarda -- varlığı ise fotoğrafçılar başka bir uzun şelale olan Peruvian Şelalesi'nin (877 feet/267 metre) fotoğraflarını çekerken gün yüzüne çıktı.




Şelaleye sahip olduğu üç ayrı kolundan dolayı Üç Kardeş Şelalesi denir. Üstteki iki kol havadan görülebilir, su, iki kolu birleştirerek üçüncü bir şelale kolunu başlatan geniş bir havuza dökülür. Şelaleler nerdeyse tamamen ormanlarla çevrelenmiştir ve Three Sisters Şelalesi'nin etrafındaki ağaçların yüksekliği 100 feet'e (30 metre) kadar ulaşır. Şelalelerin boyu yaklaşık olarak 3000 feet'i (914 metre) bulur. Karşılaştırma için şu anda dünyanın en yüksek desteksiz ayakta duran yapısı Burj Dubai'nin 2718 feet (828 metre) yükseklikte olduğu düşünülebilir.

Dünyanın ikinci en yüksek şelalesi hakkında bilgi edinmek için okumaya devam edin.

  1. Tugela Şelalesi, Güney Afrika Cumhuriyeti

Güney Afrika'nın Kwazulu bölgesinde yer alan dünyanın ikinci en yüksek şelalesi Tugela Şelalesi'dir. Toplamda 3110 feet (948 metre) yüksekliğe sahip Tugela Şelalesi beş ayrı koldan oluşmuştur ve bunlardan en uzun olanı 1350 feet (411 metre) yüksekliktedir. Tugela Şelalesi Mont Aux Sources olarak bilinen bir amfitiyatro benzeri dağın en tepesinden akmaya başlar. 50 feet (15 metre) genişliği ve saniyedeki 50 küp feet (1415 litre) debisi ile oldukça ince bir şelaledir.



Tugela Şelalesi'ne ulaşmak bundan önce bahsedilen üç şelaleden daha kolaydır. Yakınlardaki bir araba parkından 5 saatlik bir dağ yürüyüşünün ardından dağın tepesine ulaşabilir veya Güney Afrika Royal Natal Ulusal Parkı'ndan yaklaşık 5 millik daha kısa bir yürüyüşün ardından şelalenin döküldüğü yere ulaşabilirsiniz. Güney Afrika'daki kalacağınız herhangi bir otel Tugela Şelalesi'ne gidiş ve geliş hakkında bilgi sahibidir.

Şelalelerin şampiyonu olan dünyadaki en yüksek şelale hakkında bilgi edinmek için okumaya devam edin.

  1. Angel Şelalesi, Venezüela

Venezüela'nın Bolivar bölgesinde yer alan Angel Şelalesi sadece hayranlık yaratan 3212 feet (979 metre) yüksekliği ile değil aynı zamanda dünyadaki en yüksek herhangi bir engebeye uğramadan zemine ulaşan şelale olmasıyla da fark yaratıyor. Yaklaşık 100 feet (30 metre) yüksekliğindeki ilk düşüşün ardından şelale suları 2648 feet'lik bir yolculuğun ardınan Auyan-Tepui ("Şeytan'ın Dağı") ismi ile bilinen yassı bir platoya dökülür.



Angel Şelalesi 1933 yılında Amerikalı pilot Jimmie Angel tarafından kazara "keşfedildi". Dünyanın en yüksek şelalesini aramak belkide Jimmie'nin aklına gelecek en son şeydi -- pilot Venezüela'daki ünlü altın madenlerini arıyordu ve kendini o bölgenin üzerinde uçarken buldu. Şelale aslında tam olarak keşfedilmedi çünkü Pemón olarak bilinen bölgenin yerli halkı zaten şelalenin varlığından haberdar idi.

Angel Şelalesi'ni çevreleyen bölge özellikle güzelliği ile dikkat çeker -- platonun yakınlarında içerisinde turuncu ve sarı ağaçminesi, mor Prenses Çiçek, pembe Küstüm Otu ve çok çeşitli orkide ve bromeliad ailesine ait türlerin olduğu sayısız bitki ve çiçekler yer alır. Auyan-Tepui'nin çevresindeki bölgenin havası bile Angel Şelalesi'nden etkilenir. Suyun çok yüksek bir noktadan dökülüyor oluşundan dolayı, şiddetli rüzgar büyük bir sis oluşturur ve tüm plato çevresine yayar ve dökülen su ile birleşen yağmurlar şelale haricinde fazladan şelale kolu oluşturabilir.

Not: Bu çeviri, Korsan Çeviriler™ blogçusunun merdivenaltı imalatadır. Defolu çıkabilir. Beni imitasyon yapmaya iten kaynağa buradan ulaşılabilir. Bütün sağlar rezerve edilmiştir©

Wednesday, November 3, 2010

Terkedilmiş Modern Şehirler


Mayıs 2008'de Çin'in Sichuan eyaletindeki yetkililer Beichuan şehrinin terkedilerek, yakınlardaki başka bir bölgeye taşınabileceğini bildirdi. Beichuan, aynı ayın başında meydana gelen ve 50.000 binden fazla insanın ölümüne yol açan depremde en çok zarar gören bölgelerden birisiydi. Deprem şehirdeki birçok binayı yerle bir etti ve geriye kalan binaların ise insanların yaşaması için güvenli olmadığı kanısına varıldı.

Terkedilmesi durumunda Beichuan bir hayalet şehir olacak. Hayalet şehir dendiği zaman akla Birleşik Devletler'in batısında, rezervleri tükenmiş bir altın veya gümüş madeninin yakınlarına kurulmuş, toza boğulmuş sokaklarında horozibiği bitkilerinin uçuştuğu ve geriye sadece çürümeye yüz tutmuş tahta evleri kalmış bir şehir geliyor. Fakat Beichuan modern bir şehir – ve ileride terkedilirse de, terkedilmiş modern bir şehir olacak.

Dünya genelinde daha önceden terkedilmiş modern şehirler var ve her birinin ilginç bir hikayesi var. Beichuan şehri gibi bazıları doğal afetten dolayı terkedilmiş. Tayvan'daki San Zhi şehri gibi diğerleri daha çok ezoterik sebeplerden dolayı yüzüstü bırakılmış. Detroit gibi bazı şehirlerde ise kimi belli başlı bölgeler terkedilmiş.

Bu şehirleri kaplayan sükunet hemen hemen açık gibi görünüyor -- tuhaf olan şu ki komşu şehirlerin hala koşuşturup duran insanlarla dolu olması.

Terkedilmiş şehirlere karşı olan ilgimiz nasıl olursa olsun, onlar sayesinde düşüncelere dalıp gitmemek çok zordur. Bu ruh haliyle, işte size ilginç gelebilecek beş terkedilmiş modern şehir.


  1. Prypiat, Ukrayna

26 Nisan 1986'da, o zamanlar bir Sovyet eyaleti olan Ukrayna'nın Chernobyl şehrindeki nükleer santralin 4 numaralı reaktöründe bir patlama meydana geldi. Bu patlama nükleer enerji üretim tarihindeki en büyük felaketti. Patlama sonucu çevreye yayılan radyasyon, 2006 yılı itibarı ile Ukrayna'da, Rusya'da ve çevre devletlerdeki binlerce insanın ölümüne sebep oldu. Sovyet yetkilileri tehlike altındaki insanların uyarılması için yeterince hızlı harekete geçilmediği gerekçesiyle eleştirildi. Şehirler er ya da geç tahliye edildi ve hükümet 29 km.'lik bir ihraç bölgesi oluşturdu – hizmetten çıkarılan santrali çevreleyen kapatılmış bölge.

Chernobyl santrali çalışanlarının çoğunun yaşadığı kasaba olan Prypiat, ihraç bölgesinin içerisinde yer aldı. 44,000 insanın yaşadığı şehir felaketin yaşandığı tesise 5 km.'den daha yakın bir mesafede idi ve kazanın hemen ardından 60 saat içerisinde boşaltıldı. Öyle görünüyor ki Prypiat bir süre daha terkedilmiş bir şehir olarak kalacak; radyasyondan dolayı bölgenin yüzlerce yıl daha insan yerleşimi açısından güvenli olmayacağı tahmin edilmektedir.

Birkaç gözüpek şahıs ihraç bölgesindeki tehlikeleri hiçe saydı ve Prypiat kasabasına girdi. Şahıslar gördüklerini kaydetti ve raporladı ve hatta bazıları kasabayı bile yağmaladı. Prypiat kasabası otlarla kaplıydı: bir futbol stadı ağaçlık bir alanla dönüşmüştü. Darmadağın olmuş binaların arasında geyikler ve ayılar dolanıyordu. Prypiat'ta adeta zaman durmuş gibiydi. Yatakların üzerinde çarşaflar, eskimiş okulun sınıflarındaki masalar duruyor, 1 Mayıs günü kutlamaları için yapılan dekorasyon hala kasabayı süslüyordu. Prypiat bir zamanlar, yüksek binaları ve bir eğlence parkı olan, yaşamın tüm hızıyla aktığı bir şehirdi. Bugün ise eğlence parkındaki dönme dolap hala ayakta ve çarpışan arabalar paslanmış durumda. Otlar ise insanlarca kaplanan ve betonlaşan bölgeyi yeniden ele geçirmekle meşgul.

Prypiat fotoğrafları bir hayalet kasaba etkisine sahip. Şili'nin Humberstone kasabasının fotoğrafları da, şehir bu denli büyük bir sebepten dolayı terkedilmiş olmasa da aynı etkiyi gösterebilir. Humberstone'da neler olduğunu da öğrenin.

  1. Humberstone ve Santa Laura, Şili

Şili'nin Humberstone kasabası 1862 yılında, Oficina La Palma'nın nitrat madeni merkezi olarak kuruldu. 1925 yılında küçük kasabanın servetini güçlendiren, İngiliz maden yöneticisi Humberstone'un ismini aldı. Humberstone kasabası ve yakınlardaki Santa Laura, ortaklaşa yaptıkları nitrat üretimi neticesinde bir anda büyüdü. Kasabalar 30'lu ve 40'lı yıllarda, birleşik nitrat madeni çıkarma ve işleme merkezi olarak en parlak dönemini yaşadı. Nitrat, gübrelemedeki asli bir bileşendi fakat 30'lu yıllarda, nitrat (diğer bir ismi de güherçiledir) kullanımını etkili bir biçimde ortadan kaldıran ucuz bir sentetik yedeği keşfedildi.

Nitrat madenine olan ihtiyacın azalması ile birlikte Humberstone ve Santa Laura kasabaları, kenarına inşa edildiği sanayiden kopmaya başladı. Kasabalar, tamamı ile terkedilmesinin 30 yıl sürdüğü yavaş bir ölüme uğradı. Fabrika ofislerinin (kasaba sakinlerinin bazılarının dayanağı olmaya devam etti) tamamen kapatılması 1961 yılına dek sürdü.

Kasabanın son sakinleri de ayrıldıktan sonra kasaba, yavaş yavaş etkisini arttırarak terkedilmiş okulun ve tiyatronun içine biriken çölün kuru kumuna bırakıldı. Fabrikalarda bugün makineler hala yerinde ve çevredeki işçi evleri, içerisinde oturmak için biraz kötüleşmiş olsa da varlığını sürdürmekte. Humberstone otelinin yüzme havuzu şimdi boşaltılmış durumda fakat sıçrama tahtası hala yerinde.

Hem Humberstone hem de Santa Laura kasabaları er geç yeni yaşamı görecekler, bu sefer devasa bir müze olarak. Şehir terkedilmiş olsa da orada yaşayan toplumun ruhu unutulmadı. Humberstone ve Santa Laura'da Şili'li sendikalar yeniden güç topladı ve şehirdeki küresel tarımın gelişimine haddi hesabı olmayan katkı sağladı. Dahası, Şili hükümetine göre orada yaşayan insanların haşin bir çölden bir varlık oluşturmaları iki şehrin anısına bir şeyler yapmak için yeterli bir sebep.

1970 yılında Şili hükümeti şehirlerin ikisini de ulusal anıt ilan etti. Ve 2005 yılında UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) tarafından şehirlerin yıkımdan veya gelişimden korunması ve geleceğinin muhafaza edilmesine yardım edilmesi anlamına gelen Dünya Mirası ilan edildi.

Tüm şehirler bu kadar şanslı değil. Humberstone ve Santa Laura'nın Dünya Mirası ilan edildiği yıl Detroit'te tahminen 12.000 terkedilmiş ev vardı. Detroit'in terkedilmiş bölgesi hakkında bilgi edinin.

  1. Detroit, Michigan (Bir bölümü)

Bazı terkedilmiş modern şehirler aslında işleyen şehirlerin bir parçası. Belki de terkedilmiş bölge'nin en iyi örneği Detroit'te. Motor Şehri ismini dünya otomotiv sanayisinin beşiği olduğu eski rolünden alır. Henry Ford'un montaj hattı geliştirmesi 1920'li yıllarda daha ucuz ve toplu üretim araç ve kamyonları etkin kıldı ve şehir hızlı bir şekilde büyüdü. 1950'li yıllarda Detroit iki milyon vatandaşıyla Amerika'nın en büyük üçüncü şehriydi.

Bölgedeki iş oranının ve gelirin yükselmesiyle Detroit şehrinin semalarını gösterişli binalar süslemeye başladı. Şatafatlı mimari detaylar şehrin tiyatrolarını ve resmi binalarını donattı. O bir işleyen şehirdi ve binaları otomotiv sanayisinin getirdiği gücü ve zenginliği yansıtıyordu.


1970 ve 80'li yıllarda Amerikan otomotiv sanayisi bir gerileme dönemine girdi. Otomotiv üretimi ile tamamen özdeşleşen Detroit bu gerilemeden nasibini aldı. 1979 yılında Detroit'in üç büyük araç üreticisi (Chrysler, Ford ve General Motors) ABD'de o yıl satılan tüm araçların toplam %90'ının üretmişken bu oran 2005 yılı itibarıyla %40'a kadar geriledi. Detroit şehri bir anda gelişip büyüyen bir şehirdi ve bu da altın sayesinde değil araçlar sayesinde idi. Araç üreticileri uzak denizlerdeki rakipleriyle rekabete girdiğinde şehre olan destekleri azaldı ve bu rekabet şehre zarar verdi.

Detroit şehrinin gerileyişinin tek sebebi yabancı araç üreticileri ile girilen rekabet değildi. Banliyöleşme de önemli bir rol oynadı; insanlar şehri terkettikçe, paraları da onlarla beraber gitti. Aynı durum araç üreticileri için de gerçekleşti. Araç kullanımı arttıkça otomotiv fabrikaları da git gide büyüdü. Şehirdeki arazinin pahalı olması nedeniyle otomotiv firmaları yeni ve daha büyük fabrikaları yörekentlere inşa etti. Bir yandan ekonomik krizdeki işletmeler hala açık, mücadele veren işletmelerin yanında boş bir şekilde varlığını sürdürürken diğer yandan Detroit şehri tamamen terkedilmeye yüz tuttu.

Detroit şehri dağılmaya başladı. İşletme sahipleri yatırımlarını satamayacağını ve kiraya da veremeyeceğini anladığı zaman yatırımlarını basitçe çürümeye terketti. Bazıları iş alanını değiştirerek yatırımlarını yeniden işler hale getirmeye veya yeniden geliştirmeye çalıştı. Örneğin, bazı sahne tiyatroları sinemalara dönüştürüldü. Fakat sonunda müşterisizlik birçok işletmenin basitçe kapanmasına sebep oldu. Yıllarca, resmi binaların, otellerin, kiliselerin, tiyatroların, evlerin, fabrikaların ve mağazaların kapılarına tahta çakıldı ve çürümeye bırakıldı. Vandallar camları kırdı, duvarlara spreylerle yazılar yazdı ve yapılardan kalan yadigarları topladı. Bu binaların cephe çatlaklarından şimdi güneş ışıkları sızıyor. Hiç kullanılmamış otel odalarındaki eski mobilyalar ters dönmüş. Boş ofislerdeki masalar hala yerinde. Şehrin 18 farklı ulaşım hattına sahip büyük tren garı bile terkedilmiş. Garın dış görünüşündeki karmaşıklıktan zamanında ne denli bir öneme sahip olduğu belirgin.

Detroit'in bu bölgelerinde yeniden hayata kazandırma çalışmaları sürüyor. Birçok terkedilmiş bölgedeki eski yapılar yıkılıyor ve yerine yeni binalar veya park alanları yapılıyor. Ve bu felakete uğramış kent üzerinde bir de alışılmadık bir gelenek ortaya çıktı. 1970'li yıllarda vandallar, İblis'in Gecesi adı verilen, Cadılar Bayramı'nda şehirdeki boş binaları yakarak gerçekleştirilen bir gelenek başlattı. Bu gelenek 1990'lara dek devam etti fakat 30 Ekim'den 1 Kasım'a kadar toplam 800 yangının başlatıldığı 1984 yılında zirve yaptı.

Ekonomik değişimler Japonya'daki başka bir modern şehrin daha sonunu getirdi. Hashima Adası hakkında bilgi edinin.

  1. Hashima Adası, Japonya
 Hashima adası Japonya'nın Nagasaki şehrinin kıyı şeridinden ileride yaklaşık 60.000 m²'lik alana sahip kayalık, küçük bir adadır. Boyut olarak küçük olmasına rağmen stratejik açıdan büyük bir öneme sahiptir: bir yüz yıl boyunca Japonya'nın en büyük kömür madeni merkezlerinden birisi olmuştur. Ada, bir ucu okyanus zeminine kadar uzanan bir kömür birikiminin tepe noktasında yer almaktadır. Adadaki kömür keşfedildikten sonra Japonya'nın Mitsubishi Şirketi, adayı 1890 yılında sahiplenen yerli ailelerden satın aldı. Adanın en parlak dönemini yaşadığı süreç böylelikle başlamış oldu.

Ada, Nagasaki'den sadece 18 mil uzakta olduğu için Mitsubishi Şirketi adada çalışan işçileri hergün adaya gemiyle getirip götürmektense, adaya kalmaları için bir yerleşim merkezi yapmaya karar verdi. Beton bloklar şeklinde apartmanlar bir anda adaya dikildi. Yer, çok büyük bir önem arzettiği için binalar yer kaplamasın diye çok katlı yapıldı ve insanlar ortak banyo ve mutfağa sahip daracık konutlara sıkıştırldı.

Adaya sonradan sinema, tedavi kliniği, çarşı, lokantalar ve barlar eklendi ve ada zenginleşen, mikrokozmik bir topluluk haline geldi. Adadaki tesisler ve evler yeraltı tünelleri kullanılarak birbirine bağlandı. Adadaki nüfusun zirve yaptığı 1959 yılında Hashima adası, küçük, kayalık bir tepe üzerinde barındırdığı 5259 vatandaşıyla yeryüzündeki en yoğun nüfusa sahip şehirdi. 1 km²'lik alana 83 kişi düşmekteydi.

Hashima Adası'nda yaşayanların hepsi gönüllü olarak böyle bir yaşamı seçmemişti. 2. Dünya Savaşı sırasında Japonya, Çinli ve Koreli işçileri burada çalışmaya zorladı. 1939 yılından 1945'e kadar olan dönemde Japonya tarafından Hashima Adası'ındaki kömür madenlerinde çalışmaya zorlanan 500 Koreli'den 122'si enterne kampı sürecinde hayatını kaybetti.

Dünya Savaşı'nın ardından adadaki işçilerin yaşam şartları iyileştirildi. Televizyon ve radyo gibi çağdaş lüks aygıtlar ve sinema adadaki çalışanlarla savaş sonrası buluşturuldu. Ve eskiden tamamen yeşillikten mahrum olan ada, adadaki işçilerin ekerek bakımını yaptığı çatı bahçeleri ile yeşillikle tanıştı.Bununla birlikte adanın bu altın çağı çok da uzun sürmedi. 1974 yılının Ocak ayında dünyanın tercih ettiği enerji kaynağı kömürün yerini petrol alınca Mitsubishi madeni kapatacağını açıkladı. Aynı yıl Nisan ayında adanın son sakinleri de anakaraya taşındı ve ada kalıcı olarak kapatıldı.

Pek de çekici olmayan bir kaya tabakasının üzerine inşa edilmiş, bir zamanlar yoğun bir nüfusa sahip olan şehirden şimdi geriye sadece harap olmuş ev ve eşyalar kaldı. Klinikteki x-ray makinesi ve başüstü lambalı muayene sandalyesi hala duruyor. Apartman bloklarındaki boş evlerde kırılmış çocuk oyuncakları bulunabilir. Her bir tarafı duvar yazıları ile kaplanmış şehri bağlayan tüneller hala kullanılabilir. Eski televizyon sehpaları ve fırınlar eski sahiplerinin varlığını kanıtlarcasına hala yerinde duruyor.

Adadaki yapıların, yaklaşık 30 yıldan fazla bir zamandır terkedilmiş durumda olduğu göz önünde bulundurulduğunda durumu gayet iyi sayılır. Bazı taş duvarlar ufalanmış ve yıkılmış fakat beton yapılar büyük ölçüde bozulmamış. Pencereler kırılmış ve dairelerin balkonlu koridorlarındaki korkulukların bakıma ihtiyacı var fakat şirket ofislerinin koridorları şaşırtıcı bir şekilde hasarlanmamış. Şehir kıyıdan uzakta, terdekilmiş hayalet bir adada oturmaya devam ediyor, adanın tek sakinleri ise başıboş kediler ve nadiren uğrayan davetsiz misafirler. Buna rağmen ada ileride daha fazla ziyaretçiye ev sahipliği yapabilir. Japon yetkililer Hashima Adası'nın Dünya Mirası Listesi'ne eklenmesi için başvuruda bulundular.

Kömürün nasıl başka bir terkedilmiş modern şehir daha yarattığını öğrenin.

  1. Centralia, Pennsylvania

Bir zamanlar Centralia şehrinin mağazaları, kiliseleri, otelleri, barları ve 3000 kadar oturanı vardı. Pennsylvania'nın tepelik kesiminden çıkarılan kömür madeninin geliriyle 1866 yılında kurulmuş ve bir anda gelişip büyümüş bir şehirdi. Centralia'nın tam anlamıyla sonunu getiren de yine bu kömür olmuştu.

1962 yılında açık bir alanda çöpleri yakan şehir işçileri kazara, şehrin altına uzanan büyük kömür yataklarının bir bölümü olan parlak taşkömürü yatağını tutuşturdu. Tutuşmasının ardından kömür, sonunda dev bir yeraltı kömür yangınına sebebiyet vererek alevleri bitişikteki yatak ve kaynaklara taşıdı. Şehir yıllarca yangını söndürmek için uğraştı. Yanan kömürü çıkarma, çukurlar kazarak henüz tutuşmayan kömürü alevlerden ayırma ve kor haldeki aleve su dökme gibi tekniklerin hiçbirisi beklenen sonucu vermede başarılı olamadı. Yetkililer sonunda şehri kurtarabilmek için denenebilecek en iyi şansın, şehri sıcak noktalardan ayırmak için geniş bir hendek ağı kazılması olduğu kararına vardı. Böyle bir girişimin fahiş masrafı ise planın hiç uygulanamadan rafa kalkmasına sebep oldu.

1981 yılında, yangın 20 yıldır kararlı bir şekilde devam ederken, şehrin büyük bir bölümü için artık veda vaktinin geldiğini haber veren olay gerçekleşti. 12 yaşındaki bir çocuğun bir gün bir anda ayaklarının altındaki toprak yarıldı. Çocuk bir köke tutunmayı başarabildi ve kuzeni tarafından 45 metrelik zehirli karbon dioksit gazıyla dolu deliğe düşmekten kurtarıldı.

Federal hükümet 1982 yılında şehrin artık bir ümitsiz vaka olduğunu ilan ederek Centralia sakinlerinin bölgeden taşınabilmesi için 42 milyon dolar bütçe ayırdı. Centralia vatandaşlarının çoğu şehri tamamen terkedip ayrılarak yardım teklifini kabul etti. Sadece bir kaçı, yaklaşık 20 kadar hane yasal bir şekilde elde ettikleri evlerinden ayrılmak istemeyip Centralia oturanı olarak şehirde kalmak istedi. Hükümet trafiğin akış doğrultusunu değiştirerek ve etkin bir şekilde yanan şehrin ve içinde oturanların, dünyanın geri kalanı ile bağlantısını keserek şehrin ana giriş-çıkışına giden 61 No'lu yolu kapattı. Bitkiler tarafından yeniden ele geçirilmeyen bu yollar, yeraltından sürekli çıkan beyaz zararlı gaz sayesinde büküldü ve çatladı. Binaların birçoğu alevlerden nasibini aldı veya yanmaması için düzenlendi. Şehrin mezarlığı ve bazılarının içerisinde insanların yaşamaya devam ettiği evler hala ayakta.

San Zhi'yi Unutamayız

Tayvan'ın San Zhi şehrinde 1980'li yılların başında Tayvan hükümeti tarafından yapılmış bu tatil köyü ultra modern bir siteydi. Fakat evlerinin benzersiz, dairesel yapısının zevkine hiçbir zaman varılamadı – şehir henüz hiç kimse yerleşmemişken terkedildi. Tayvan'da yaşayan batılı göçmenlerin, tatil köyünün iş sahasında meydana gelen bir dizi ölümü bildirmesinin ardından sitenin hiç kullanılmadan bırakılıp gidilmesine neden olan lanetlenmiş olduğu fikri ortaya çıktı.

Not: Bu çeviri, Korsan Çeviriler™ blogçusunun merdivenaltı imalatadır. Defolu çıkabilir. Beni imitasyon yapmaya iten kaynağa buradan ulaşılabilir. Bütün sağlar rezerve edilmiştir©